Yunus’u sever misiniz? Peki ya Mevlâna’yı... Sever misiniz Geylâni’yi, Hacı Bayramı Velî, Üftade ve daha nicelerini... Peki ya siz de Allah’a âşık olmayı ister misiniz tıpkı o ermiş evliyalar gibi... Acaba bugüne dek hiç düşündünüz mü geçmiş zamanlarda yaşayan âşıkları... Erenleri, evliyaları... Hakk’a duydukları o muazzam aşk ile asırlar boyu dilden dile dolaşan, ve bir efsane olan Şemsleri, Mevlânaları, Yunusları...
Acaba onlar nasıl oldu da candan geçercesine, Hakk yolda baş verircesine sevdalandılar Rabb’lerine düşündünüz mü? Neydi onları hiçliğe götürüp Yaradan’da hayat bulduran? Aşka varan yolda baş verdiren neydi onlara, hiç düşündünüz mü?
Peki ya, o cennet sultanlarının yürekler parçalayan eziyetlere maruz kaldıkları halde, neden candan geçip de yardan geçmediklerini düşündünüz mü hiç?
Eğer ki geçmişte yaşamış ve asırlara izlerini bırakmış âşıkların sonlanmadığını, aslında her devirde, her toplulukta var olduklarını ve aşkın rengârenk tomurcuklarını yeşertmeye ve yetiştirmeye devam ettiklerini biliyor olsaydınız, acaba gıpta etmez miydiniz onların gül kokusu saçan yüreklerine sevgili kardeşlerimiz? Onların kalplerine yansıyan İlâhi nûru ve yaşadıkları mutluluğu görmüş olsaydınız, “Ben neden yaşayamıyorum bu güzelliği.” diye acaba sormaz mıydınız kendinize… “Ben neden hoşlanmanın ötesine geçemiyorum Rabbimi... İslâm’ın 5 şartını yaşamaksa aslolan, bu 5 şartı yerine getirmek neden mutlu kılmıyor beni, neden gönül dünyam ışıklar saçmıyor tıpkı onlar gibi...” demez miydiniz?
Dîni yaşamaksa eğer, hepiniz yaşadığınızı düşünebilirsiniz… Size öğretileni, cennet ümidi ya da cehennem korkusu ile hayatınıza tatbik etmeye çalıyor olabilirsiniz. Peki ama neden onlar kadar mutlu ve huzurlu değilsiniz? Sizi Allah’tan hoşlanmanın ötesine, O’nu sevmeye, O’na âşık olmaya, daha ötede O’na hayran olmaya götürecek olan sır acaba nedir?
Acaba hiç düşündünüz mü siz gerçekten hayatının her zerresini Allah ile geçirmek isteyen biri misiniz? Hiç âşık olmayı dilediniz mi Allah’a, yoksa uzaklarda bir yerlerde öldükten sonra kavuşacağınız bir Allah mı O sizin için. Günahları kadar cehennemde cezalandırılıp arkasından sırf inandığı için Allah’ın cennetine kavuşmayı ümit eden, dünyevi hayatın kargaşasına kapılıp kalbine Allah’ı koymayı unutuverenlerden misiniz yoksa siz?
Şimdi durup bir düşünmenizi istiyoruz... Siz bu dünyaya, Kalu Bela günü Allah’a verdiğiniz sözleri yerine getirmek, bu dünyada Allah’ı keşfetmek, O’nu aramak ve bulmak üzere gönderilmemiş miydiniz?Kendinize dikkatle bakın! Kalbinizi dinleyin, orada ne görüyorsunuz? Allah size gerçekten en sevgili mi? Yoksa dünyevî kaygıların ve beklentilerin arasında kaybolup giden ve başınız sıkıştığında ancak aklınıza gelen erişilmez bir mabed mi?
Sizler çocuğunuzu, malınızı, mülkünüzü, kariyerinizi, eşinizi Allah’ın önüne geçirdiğinizin farkında bile değilsiniz belki...
Bakın kendinize, etrafınıza dikkatle bakın... İliklerinize kadar hissettiğiniz en yüce sevgi O’nun sevgisi mi? O’na bu dünyada ulaşma arzunuz olmadan nefes alabiliyor musunuz bakın kendinize... Etrafınızdaki ağaçlar, kuşlar, çiçekler, insanlar, sizi çevreleyen ne varsa, bütün bunlar size O’nu hatırlatıyor, kalbinizi aşkla titretiyor mu?Bir derin sızı hissediyor musunuz içinizde, bir derin özlem?Ruhunuzun sessiz ve buruk çığlıklarını işitebiliyor musunuz? O ki size Hakk’tan emanet. Emanetin bu dünya hayatında sahibini nasıl özlediğini ve O’na varacağı günü nasıl özlemle beklediğini görebiliyor musunuz?
Bilmelisiniz ki geçmişte yaşayan o gönül sultanları bugün de varlar sevgili kardeşlerimiz, kıyâmete kadar da var olacaklar! Onlar, bu dünyada Allah’a kavuştular. Allah’ı bu dünyada aradılar ve Allah’tan geleni Allah’a ulaştırıp vuslat oldular... Bir mekanik buluşma, bir mecburiyet kaygısı, bir ceza veya mükâfat beklentisi değildi onları dünya hayatını yaşarken Allah’ı aramaya iten ve buluşturan… Aşkın kızıl goncalarını yüreklerinde yeşerten, hasretin en içli terennümünde onları sevgiliye götüren tek bir şey vardı. Onların matlubu da maksudu da bir tek Allah’ın Zat’ına varmaktı... Onu bu dünyada bulmak, Sevgili’yle bu dünyada hemhâl olmak, O’ndan gelen emaneti (ruhlarını) Ona bu dünyada ulaştırmak arzusuydu çepeçevre saran gönüllerini...
Onlar aşk için yaşayıp aşk yoluna baş koyanlardı... Onlar ki ömürlerini Hakk’a hizmete adayanlar, geçmişte olduğu gibi, dün de, bugün de var olanlardı…
O halde şimdi biz sizlere desek ki ve yine yegâne furkan olan hayat kitabımızla, Kur’ân-ı Kerim’le ispat etsek ki, siz hepiniz tıpkı o gönül sultanları gibi birer ermiş evliya olabilirsiniz... Size bunun bir anahtarını versek ve işte bu sizin hayat şifrenizdir desek, o anahtarı bir an evvel çevirip mutluluk kapısından içeri girmek istemez misiniz?
Bir büyük müjde sevgili kardeşlerimiz, bir muhteşem hediyesi insanoğluna Rabbimizin… Bir tek şey istiyor bizden... Diyor ki: “Bu dünya hayatında siz bana teslim olmakla vazifelisiniz... Size verdiğim ruh emanetini, dünya hayatını yaşarken Bana döndüreceksiniz. Fizik vücudunuzu da, nefsinizi de, iradenizi da Bana teslim edeceksiniz.” (Zumer-54). 39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne). Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Ve diyor ki: “Siz bir tek şey yapacaksınız...” “Siz sadece Bana ulaşmayı dileyeceksiniz... Siz Bana ulaşmayacaksınız, Ben sizi Kendime ulaştıracağım.” diyor sevgili kardeşlerimiz (Şûrâ-13, Ra’d-27, Ankebût-5). 42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır). 13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” 29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu). Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Mutluluk mu işte bu kadar kolay bu kadar basit...
CENNET MURADI DEĞİL, CEHENNEM KORKUSU DEĞİL, SADECE BU DÜNYADA ALLAH’I BULMAKTADIR ASIL GİZ...
Bir dilek kadar yanınızda yakınınızda sevgili kardeşlerimiz... Âhiret saadeti mi, işte bu tek dilek sizin saadet şifreniz.
Yapmanız gereken tek bir şey var, bir gönül yakarışı ile yakarmak Allah’a... Ve tıpkı bir Mevlâna olmayı, bir Yûnus olmayı dilemek yana yana... Bir tek dilek sevgili kardeşlerimiz... “Ey Yüce Allah’ım! Ben de onca ermiş evliyan gibi bu dünyada Sana ulaşmak istiyorum. Ne olur beni de al ermiş evliyalarının arasına. Beni de onlardan biri kıl. Benim de ruhumu ulaştır Senin Zat’ına...”İşte bu kadar kolay bu kadar basit bir şifre bu sevgili kardeşlerimiz!!! Ne diyorsunuz siz de Ona âşık, siz de bir ermiş evliya olmak istemez misiniz?Eğer cevabınız evet ise, hemen şimdi dileyin o halde… Bütün kalbinizle dileyin Rabbinizi...
Siz Allah’tan Allah’ı isteyin ki, O alıp götürsün sizi... Ve velîler bahçesinde bir gonca gül olup açın siz de tıpkı Yunuslar gibi...
|